Kitap Değerlendirmesi: Nasıl Muhafazakâr Olunur
Geçtiğimiz günlerde Atıf Yayınları, dünyaca ünlü bir düşünce insanı olan 2020 yılında kaybettiğimiz Roger Scruton’un “How to be a Conservative” kitabını “Nasıl Muhafazakâr Olunur” adıyla yayımladı. Kitaba baktığımız zaman Scruton, bizim Türkiye’de genel olarak yanlış algıladığımız ve yorumladığımız muhafazakârlığı farklı bir bakış açısıyla dile getirmekte, bundan dolayı da biz okuyuculara farklı bir pencere sunmaktadır. Kitabın ön sözünde Scruton ; “Muhafazakâr tavır, dünyanın dört bir yanındaki toplumların kabul görmüş bir özelliğidir.” demekte ve kitaba bu genel yorumla başlamaktadır.
Kendisi muhafazakârlığı metafizik ve ampirik olarak ikiye ayırmıştır. Kitabında da daha çok dünyevi muhafazakârlıktan bahsetmektedir. Daha kitabın ön sözünde gerçekten dikkat çekici bir bölümle karşılaşıyoruz. Scruton, bu bölümde şöyle diyor; “Muhafazakârlığın başlangıç noktası, tüm olgun insanların rahatlıkla paylaşabileceği bir duygudur: İyi şeyleri yok etmenin kolay, yapmanın ise kolay olmadığı duygusu. Bu durum, özellikle; barış, özgürlük, hukuk, medenilik, yurtseverlik, mülkiyetin ve aile hayatının güvence altına alınması gibi, kolektif varlıklar olarak ve yalnızca başkalarıyla iş birliği yaparak elde edebileceğimiz iyi şeyler için geçerlidir. Yirminci yüzyılın bize öğrettiklerinden biri de yıkım işinin hızlı, kolay ve canlandırıcı, yaratma işinin ise yavaş, meşakkatli ve sıkıcı olduğudur. Bu durum aynı zamanda muhafazakârların, söz konusu kamuoyu olduğunda neden bu kadar dezavantajlı konumda olduklarının da sebeplerinden biridir. Muhafazakârların konumu doğrudur ancak sıkıcıdır; rakiplerinin konumu ise heyecan verici ama yanlıştır.”
Genel olarak baktığımızda da yazar Scruton, kitabına kendi hayatından örneklerle başlamakta ve bunların kısa bir analizini sunmaktadır. Yavaş yavaş kendi hayatımızda da muhafazakârlığın nasıl bir etkisi olduğunu ve neleri fark etmemiz gerektiğini aktarmakta ve daha sonra da İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri özelinde örnekler vermektedir. Bu tespitleri yaparken de konulara hep sosyolojik ve felsefi yönden yaklaştığını anlayabilmekteyiz.
Muhafazakârlığı anlatırken Scruton, kitabında yaklaşık 50 sayfalık bir bölümde başlıklar hâlinde milliyetçilik, sosyalizm ve liberalizmi ele almakta, kapitalizme de değinmekte, bunların muhafazakârlıkla bir nevi bağlantısını kurarak, bu ideolojilerin olurları ve olmazlarını dile getirmektedir. Scruton, muhafazakârlığı bir siyasi dava olarak görmemekte ve bununla beraber bu düşüncenin farklı bir şekilde, farklı bir yoldan ve değişik örneklerle, bizleri yaşamaya çağıran bir dava olduğunu aktarmaktadır.
Scruton’un kitapta dikkat çektiği bir husus da artık muhafazakâr siyasetin özellikle de en önemli görevinin, eğitimi devletin elinden alması gerektiğini vurgulamasıdır. Bunu aktarırken okuyuculara Amerika’dan bir örnek sunmaktadır. Amerika’da sıradan vatandaşların çocuklarını devletten geri almalarına yönelik bir anayasal hakkın tanındığını vurgulayan Scruton, Amişler’in önderlik ettiği Evde Eğitim Hareketi’ni bizlere hatırlatmaktadır.
Kitap okuyucusuna, ana konu itibariyle, eski bir zamandan kalan, sıradanlaşmış, talep görmeyen, anlayış olarak özellikle de Türkiye’de genel itibariyle yanlış yorumlanan bir muhafazakârlık yerine, daha heyecan verici, derinlemesine olarak daha geniş tasavvurlar içeren bir anlatı ortaya koymaktadır. Günümüzde neredeyse birçok şeyin anlamını yitirdiği ve bu durumdan dolayı da neredeyse herkesin şikayetçi olduğu bu zamanlarda, aslında ciddiyetle okunması ve üzerine tartışılması gereken bir eser olduğu söylenebilir.
Yazan: Merih Gökmen
0 Comments